26.01.2013

çizgi açığı





Hayat tüm sürprizleriyle devam ediyor. Gelişen bazı olaylar beni her cumartesi sabahı Beşiktaş'tan Arnavutköy'e yürütüyor, bence bir zararı da olmuyor. Bu vesileyle bol bol düşünecek vaktim de oluyor. Düşünceler de belki başka bir yazının konusu olur. Neyse, kelamım şudur: her şeyimin çalınıp çırpıldığı bir dönemde galiba "mallar" en iyi internet üzerinden elde tutulabiliyor. Nitekim 26 Ocak tarihli Taraf Kitap'a da bir yazı yazdım burada dursun da kaybolmasın:




Tanıl Bora’yı özellikle Birikim Dergisi ve İletişim Yayınları’ndaki siyasal düşünce ve milliyetçilik konusundaki yazılarından/kitaplarından tanısak da, hem İletişim’den 1993 yılında çıkan “Futbol ve Kültürü” derlemesiyle hem de çeşitli mecralarda yazdığı futbol yazılarıyla Türkiye’deki entelektüel camianın “ayaktopu”yla arasındaki soğukluğun sona ermesine öncülük eden isimlerden birisidir. O günden bugüne birçok yayınevinden futbol kitapları çıktı, çıkmaya da devam ediyor. En tazesi de yine Tanıl Bora’nın yazılarından oluşan ve İletişim Yayınları’ndan çıkan Çizgi Açığı.

Bir şekilde ucundan da olsa bulaştığım için gurur duyduğum Açık Radyo’daki Libero programına konuk olan Yiğiter Uluğ, Tanıl Bora’nın Radikal Futbol ekibine transferini anlatırken, Bora’nın vaktinin az olduğunu söyleyerek teklifi önce reddettiğini fakat sonra “her Türk erkeği çocukluğundan itibaren futbol yazmak ister” diyerek kabul ettiğini anlatmıştı. Zaten o kabul edişten bu yana her hafta yazıyor. Önce haftanın değerlendirmesi üzerine yazılar yazıp, maçsız geçen haftalarda da futbolun “neticesi”ne değil de “haticesi”ne bakarak ters köşeye yatıran yazılarıyla izleyici sayısını artırdı. En sonunda da, Türk futbolunda yaşanan şike soruşturması sürecinde yaşananların akabinde, “size hayırlı işler” diyerek neticeyi tamamen çıkardı yazılarından; şüphesiz ki güzel de oldu-şerden de hayır çıkabileceğini unutmamak lazım. Bizim payımıza da her hafta oyunun güzelliğine dair yazılar okuma şansına erişmek düştü. En sonunda, yaklaşık beş seneye yayılan bir süre içerisinde Radikal gazetesinde yayınlanmış olan, futbolun sadece futbol olduğu iddiasındaki yazıların bir derlemesi olarak karşımıza çıkıyor bu kitap; 2006’da yayınlanan Karhanede Romantizm’in bir devamı.

Tanıl Bora’nın yazıları günümüz futbolunun moda deyimiyle “tiki-taka” gibi. Yani basit ama estetik, öz ama ne derdi varsa söyleyen. Elbette okuması keyif veren. Bununla birlikte bir an bile dikkati elden bırakmamak lazım keza hiç beklenmedik bir anda hiç beklenmedik bir noktaya açılabiliyor top. Siz radyodaki maç yayınına odaklanmışken bir Orhan Pamuk romanına veya kulüp logolarını hayal ederken Feridun Hürel’e doğru meylediyor. Zaten bu konular hakkında yazan kaç kişi var ki artık sahada? 

Bu kitapta bir de duvar pası yapacağı takım arkadaşı almış yanına Tanıl Bora: ona çizgileriyle eşlik eden çizer-yazar Turgut Yüksel. Zaten ikili Radikal’in spor sayfalarında da komşuluk ediyorlar birbirlerine. İlk sayfalarda yoğun bir şekilde karşımıza çıkan Yüksel’in çizimleri kitap boyunca da bize eşlik ediyor. Nitekim kitabın adı da bu çizimlere selam veriyor. Bununla birlikte kitap, bir bütün olarak, asla çizgiye yapışıp kalmış değil; sahada -ve saha dışında- futbola dair ne varsa konu olabilmiş yazılara. Bir yandan da geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz Türk futbolunun nevi şahsına münhasır isimlerinden Metin Kurt’a da saygısını sunuyor; başka türlüsü de beklenemezdi zaten Tanıl Bora’dan.

Velhasıl kelam çizgilerle kol kola girmiş futbolun her haline dair yazılar karması Çizgi Açığı. Dönüp dönüp güzel bir yazı –evet sadece futbol yazısı değil, yazı- okumak isteyenler için arşivlik; tıpkı akla geldikçe izlenen veya anlatılan maçlar, goller, çalımlar veya kurtarışlar gibi. Ve de kişisel bir teşekkür Tanıl Bora’ya, bataklığa dönüşmüş Türk futbol ortamında bir nebze de olsa hava kabarcığı sağladığı için. Laf aramızda İletişim Yayınları’nın futbol serisinin de yirmi dokuzuncu kitabına ulaşmışız. Darısı diğer kitaplara...

8.01.2013

2013'e başlarken

Sabah hala karanlıkta uyanıp evden çıkıyor ve eve karanlıkta dönüyorsam 2013'ün bana faydası ne? Bugün ayın 8'i ama sanki seksen sekiz gün geçmiş gibi. Dışarıda kar fırtınaya döndü, ben gireceğim aptalca toplantının gerginliğini yaşıyorum. Bir de yetmezmiş gibi Gazze'nin Dipnotları'nı okuyorum, her sayfada içimi dağlıyor.

Bu dünya adil bir yer değilse ben neden oyunu adil oynamak zorunda hissediyorum ki kendimi?